Domatesi zamanında yemek!

Bir zamanlar “ağzı olan konuşuyor” diye bir söz dolaşırdı halkımızın dilinde. Yani ağzı açılan konuşuyor veya herkes her konuda konuşuyor mealinde bir sözdü bu. Bir dönem siyasetin de diline dolandığından ünlü sözler arasına girmişti. Bu sözü ben de tarımda yorumlamalarda bulunanlar için söylemek istiyorum.
Bilindiği üzere, özellikle sebzelere haksız olarak yapıştırılan bazı kara lekeler var. Mesela hormonlu olduklarından sağlığa zararlıdırlar. Hangi sebzede hormon kullanılır, hangisinde kullanılmaz ayırt edilmez bile. Bunun müsebbibi de Erman Toroğlu’dur. Hiç gereksizce ve hiç de yeri ve zamanı olmadan zikrettiği bu sözler, üreticilerin başının belası olmuştur.
Daha sonraki dönemlerde, sorunun hormon olmadığı, aksine ilaçlamada kullanılan pestisitlerin bıraktığı kalıntıların büyük problem olduğu ortaya konulmaya başlandı. Bu seferde, doğada bulunan bitkilerin faydalarından bahseden koca koca doktorlar ekranlarda boy göstermeye başladılar. Sadece bitkilerin faydalarından bahsetseler neyse! Sebzelerin zamanında yenilmesi gerektiğinden dem vurup, organik ürünlerin, organik tarımın ne olduğunu bile anlatmaya başladılar. Bunları konuşturan zat-ı muhteremlerden bir tanesi bile tarımın uzmanlarına yönelmiyorlar.
Ekranlarda, özellikle Uğur Dündar’ın programında boy gösteren bir tane kanser profesörü var. Evet, kanser hastalığı üzerine uzmandır ve sonuna kadar da saygı gösteririm. Gösterilmesi de gerekir. Ancak sebzelerin nasıl yetiştirilmesi gerektiğinden bahsetmek olası bir iş değil. Organik yetiştiricilik de bir üretim tekniğidir. Bunu yapacak olanlar da ziraat mühendisleridir.
Benzer şekilde, TV programlarında konuşan ziraat mühendisleri haricinde hemen hemen her kesimden kişiler, sebzelerin mevsiminde yenilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu ne demek sorusuna, aslında doğru bir cevap veremiyorlar bile. Bildikleri hatta ezberledikleri sadece bir örnekle konuşabiliyorlar. O da domatesin yazın yeneceği şeklinde.

Seracılığın yaygın olmadığı zamanlarda, domates yazın yetiştirilebildiğinden yazın tüketilirdi. O dönemlerdeki domates çeşitleri ise herhangi bir ıslah çalışmasına da uğramamış olanlardı. Haliyle bunlardan bazılarının tadı ve aroması günümüzün bazı çeşitlerine göre çok daha güzeldi. Ancak gelişen dünyaya ayak uydurmak, onlarla rekabet edebilmek, onlara ürün satabilmek bu ıslah çalışmalarına kayıtsız kalmakla olamaz. Raf ömrü uzun olmayan, hastalıklara dayanıklı olmayan, renklenmesi çok iyi olmayan çeşitleri yetiştirmek günümüzde çok da mantıklı bir anlayış değildir. Ancak şunu yine kimse sormadı ve sormuyor: Tat ve aroma sadece mevsiminde yetiştirmekle mi elde edilir? Bunu hangi faktörler etkiler? Bunları soran ve cevabını arayan kimse de yok.
Sebzelerin mevsiminde yenmesi gerektiğini söyleyenlerin sayısı günden güne de artıyor. Sabahları ev hanımlarının kafasını bulandıran, onların zamanlarını çalan, onları psikolojik yıkımlara uğratan kadın programlarının hazırlayıcıları, sunucuları engin zirai bilgileri (!) ile tarıma bile el atıyorlar. Bunların kimler olduğu ortada. Kendi işlerini dürüstçe yaptılar da tarımı da başaracaklar herhalde…
Sebzelerin zamanında yenilmesi gerektiğini söyleyenlerin isimlerinin önünde ünvanları da yok mu hele. Çağrıldığım bir toplantıda söz alan bir kişi, ben emekli yüksek orman mühendisi diyerek sazı eline aldı. “Ben domatesi mevsiminin dışında yemem. Eskiden mis gibi tadı vardı.” diye başlayıp “Kendi tohumumuzu ne zaman yapacağız. İsrail’den ne zaman kurtulacağız. Tohumlarımızı kısırlaştırdılar.” diyerek devam etti. Susmak, durmak, sormak, başkasına söz vermek yok. Konuş da konuş. Sözlerinin sonunda “ne olacak hocam halimiz? diyebildi.
Söyledikleriyle çelişkili bir sürü cümle sarf ediyor ama cevaba hangisiyle başlamak gerekiyor? Kendisine, “farz edin domates gibi serada yetiştirilen bir sebze tüketeceksiniz. Ne zaman almayı düşünürsünüz?” dedim. Cevap yine keskin: Bunları boş verin siz soruma cevap verin. Cevap vereceği ama bir yerden başlamam gerekiyor. Önce birinci bahisten yola çıkmak gerekiyor ama nafile yine devam ediyor. Başkan’da sözü kendisinden alıyor.
Kendisine ve orada bulunanlara anlatmak istediklerim vardı. Ancak birileri daha önceden öyle anlatmış ki, doğruluğundan emin olarak öğrenmeye kendisini kapatmış.
Özellikle serada yetiştirilen sebzeleri mevsiminde mi yemek istiyorsunuz? Domatesi, hıyarı, biberi, patlıcanı yazın alıp tüketmelisiniz. İnsanlarımız bunu istiyorlar. İyi de yazın aldığınız domates illaki lezzetli, aromalı mı olacak? Onların da serada yetişmediğinden emin misiniz? Hem serada yetişse ne olacak?
Serada yetiştirilen sebzelere daha fazla ilaç kullanıldığı düşünülmektedir ve doğrudur da. Ancak yazın pazardan alınan sera sebzelerinin birçoğu, artık yayla bölgelerinde yine seralarda yetiştirilmektedir. Ayrıca kullanılan çeşitler yine kışın seralarda kullanılanlara aittir. 50-60 yıl öncenin tadını aramak boş yere. Serada yetiştirilmeyenler de aynı çeşitler. Açık tarlada üretilenlere de ilaç ve gübre kullanılıyor. Ticari üretimde herkes para için bu işi yapıyor.
Bu durumda “sadece zamanında yerimde yerim” inatlaşmasının mantığı yok. Islah edilen yeni çeşitler içerisinde gerçekten lezzet, aroma, renk, vitamin gibi kaliteli olanları mevcut.
İşte bu noktada şunu söylemekten kaçılamaz: Ağzı olan konuşacak ama düzgün konuşacak. Bildiğini konuşacak. Her şeyi bilen adam veya kadın olmayacak. Vatandaşlarımız ise bilginin peşinde olacaklar. Kendilerini bilmezlerin bilgileriyle donatıp gerçeğine karşı kapatmayacaklar. Bu tarz memleketin ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden birisidir.
Domatesi veya bir başkasını isteyen istediği zaman yesin. Ancak insanlarımız aldıkları meyveyi de sebzeyi de nereden, hangi koşullarda üretildiğini üç aşağı beş yukarı emin olmalıdırlar. Bu da bilgi ile olur. Örneğin markası olan, etiketli ürünleri alabilirler. Arı ile üretilen, biyolojik ürünler kullanılan sebzeler gönül rahatlığıyla tüketilebilir.

Yorumlar